Eğer bir sıkıntı başına geldiyse, sakın şöyle deme: “Demek ki Allah beni terk etti, beni sevmiyor.” Yahut başkasına bir musibet isabet ettiğinde: “Demek ki Allah Teâlâ onu sevmiyor.” Eğer o kul, sabredip şükrediyorsa, bu onun hakkında bir imtihandır ve neticede nimet olur.
Dünyada nimet geldiğinde, hiçbir sıkıntı olmayacak diye bekleme.
Çünkü o zaman sıkıntıya tahammül edemez hâle gelirsin. Zaten bu dünya, imtihan yeridir. Rahatlık ve keyif yeri değildir.
Allahu Teâlâ kasem ederek şöyle buyurur:
وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ
“And olsun ki sizi imtihan edeceğiz…”
(Bakara, 155)
Allah yeminle bildiriyor ki, bu bir imtihandır. Ta ki kul, başına gelecek sıkıntılara karşı hazırlıklı olsun.
Musibet geldiğinde, “Rabbim beni terk etti” deme. Bil ki, o musibet, bir hataya kefarettir. Zira her musibet, bir günahın neticesidir.
وَمَا أَصَابَكَ مِنْ سَيِّئَةٍ فَمِنْ نَفْسِكَ
“Sana isabet eden kötülük, kendi nefsindendir.” (Nisâ, 79)
O cüz’î şer, kulun hatasının neticesidir.
Ama Allah, Hayr-ı Mutlak, Cemîl-i Mutlaktır; şer O’na isnad edilmez. Bu hâl, kulun aleyhine değil, lehinedir.
Çünkü bu ceza, onu temizler, arındırır.
Eğer mü’min sabır ve takvâ gösterirse, bu musibet onun hakkında hayra dönüşür.
Ve hiçbir zaman şöyle deme:
“Bu musibet hiç geçmeyecek.Bu nimet hiç bitmeyecek.”
Hayır! Hepsi fânîdir. “Bu da geçer yâ hû.” Diyeceksin. Hacı Bektaş-ı Velî’nin bu güzel sözü, ne hoş bir hatırlatmadır.
Kimi zaman insanlar şöyle konuşur:
“Falanın her işi rast gidiyor, demek ki Allah onu seviyor.” Bir başkasına musibet geldiğinde: “Demek ki onun parası haramdı. Helâl olsaydı dönmez miydi?”
Bu, çok fâsid ve tehlikeli bir bakıştır.
Zanla, su-i zanla günaha ve gıybete girilir. Hangimiz Firavun kadar zenginiz? Firavun, Allah’ın sevgili kulu muydu?
Bir başka kimse şöyle der:
“Namaz kılıyorum ama işlerim rast gitmiyor.” Hemen Allah’a karşı itiraz eder. Sanki paraya göre iman etmiş gibi! Bu iman değil, bu ticaret anlayışıdır. Demek ki bir yerden menfaat gelse veya bir zarar def edilse, hemen yönünü ona dönecek kadar zaafa düşülüyor.
Eğer Allah, dünyada herkesi mü’min yapsaydı, kâfir kalmazdı. Ama bu durumda imtihanın sırrı da kalkardı.
Kur’ân-ı Kerîm, bu mânâyı şöyle beyan eder:
وَلَوْلَا أَنْ يَكُونَ النَّاسُ أُمَّةً وَاحِدَةً لَجَعَلْنَا لِمَنْ يَكْفُرُ بِالرَّحْمَٰنِ لِبُيُوتِهِمْ سُقُفًا مِنْ فِضَّةٍ وَمَعَارِجَ عَلَيْهَا يَظْهَرُونَ
“Eğer insanlar küfür üzere birleşmeyecek olsalardı, Rahmân’ı inkâr edenlerin evlerine gümüşten damlar, üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.” (Zuhruf, 33)
Demek ki dünya malının kıymeti yok.
Allah mü’mini rahmetiyle destekler.
Ama bazen kâfire de verir, bu onun için istidraç olur.
Risale-i Nur’da bu mesele şöyle ifade edilir:
“Neden bu cidal ve mübareze var? Neden şeytanlara ve ehl-i dalâlete bazı imkânlar verilmiş?”
Bu soruya Üstad Bediüzzaman şu esası beyanla cevap verir:
“Cenâb-ı Hakk’ın esmâsı içinde cemâlî ve celâlî olmak üzere iki kısım vardır. Bu isimler hükmünü icra etmek için, kâinatta zıtları birbirine karıştırır, birbirine mukabil ve müdafi’ bir vaziyet verir. Böylece hikmetli ve menfaatli bir mücadele manzarası zuhur eder. O mübareze ile tekâmül ve terakki meydana gelir.
İşte bu sırra binâen, insan nev’inde de mücahede kapısı açılmış, Hizbullah’a mukabil çıkabilecek bir Hizbu’ş-şeytan ihdas edilmiştir.”
(Risale-i Nur, Lem’alar, 13. Lem’a, 9. İşaret)
Özet :
- Musibet ve İmtihan: Musibetler, Allah’ın kullarını imtihan etme şeklidir. Musibet geldiğinde, “Allah beni bıraktı” demek yanlıştır. Sabır ve şükür, musibeti nimete çevirir.
- Musibetin Sebebi: Her musibet, bir günahın veya hatanın neticesidir. Bu, kulun kendisinden kaynaklanan bir durumdur ve Allah’ın adaleti gereği ceza olarak gelir.
- Sabır ve Takva: Mümin, musibet karşısında sabır ve takva gösterirse, bu musibet onun için hayra dönüşür. Musibetler geçicidir ve “bu da geçer yahu” sözüyle anılır.
- Dünya Malının Değersizliği: Dünya malı, geçici ve değersizdir. Allah, kafirlere bile dünya malı verir, ancak bu onların iman etmelerini sağlamaz. Mümine ise rahmeti boldur.
- Kafirlere Verilen İmkânlar: Allah, kafirlere ve şeytanlara bazı imkânlar verir. Bu, imtihan dünyasının bir gereğidir ve kainattaki rububiyet kanununu anlamak için önemlidir.
- Rububiyet Kanunu: Kainatta kök salmış bir kanun vardır. Bu kanun, mücadele ve imtihanın neden var olduğunu açıklar. Bu kanun, kainatın sırrını çözer.