İlm-i ilâhî, yüksekten tutulan bir ayna gibidir; her şeyi içine alır, her şeyi gösterir. Ayna sabittir ama içindeki eşya, yani mahlûkâtın halleri değişir. Aynada görünen şekiller akıp gider. Mesela biri ayağa kalksa, otursa, yatsa; bu değişen hallerin hepsi onda görünür. Ama aynanın kendisi değişmez. Bu misal, Allah’ın ilminin ezeliyetini ve ilmin mâluma tâbi olduğunu anlatmak içindir.
Evet, ilim mâluma tâbidir. Malum ilme tabi değildir. Yani malumun hali ne ise ilim onu bilir. Allahu Teâlâ yanlış bilmez.
Malum değişince, ilm-i ilâhîdeki taayyün de maluma uygun şekilde farklılaşır. Bu, ilmin değişmesi değildir; tıpkı değişen suretlerin sabit ayna içinde yansıması gibidir.
Meselâ sen henüz yaratılmamışken Allah seni mâdum (yok) olarak bilir. Yaratıldığında ise mevcud olarak bilir.
Bu, ilmin bir halden bir hale geçmesi değildir; malumun farklılaşmasıdır.
Allah’ın ilmi ezelîdir. Onda sonradan olma, yenilenme yoktur.
Kur’ân-ı Hakîm’de bu hakikat şöyle beyan olunur:
وَلِيَعْلَمَ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ آمَنُوا
“Allah, iman edenleri bilsin diye (böyle imtihan etti.)”
(Âl-i İmrân: 140)
Ayetin bu ifadesi, Allahu Teala’nın imtihandan evvel bilmediğine delalet etmiyor. Çünkü ayetin, imtihan neticesinde kimin mü’min kimin kafir olduğunu Allah’ın bildiğini ifade etmesi, imtihandan evvel ne olacağını bilmediği anlamına gelmez. İmtihandan evvel “onun ne olacağını” bilir. İmtihan sonra ise “onun ne olduğunu” bilir.
Yani Allahu Teala geleceği de bilir. Fakat gelecekle ilgili bildiği bir şey zuhur edince, yani mevcud olduğunda, onu mevcud olarak bilir. Evvelde “olacak” diye bilirken şimdi “oldu” diye bilir. Değişen şey malumun halidir. İlim değil.
Bilmek görmeye benzer. Sen bir mevcudun değişen hallerini gördüğünde, sendeki görme sıfatında bir değişiklik olmaz. Ama gördüğün şeyler elbette değişir. Görme sıfatı da ilim gibi, görünen şeye tabidir. Görünenin değişmesi ve senin de onu değişik hallerde görmen, sendeki görme sıfatının değişmesi anlamına gelmez.
Bu konu münasebetiyle “Allahu Teala geçmişi ve geleceği görür mü?” konusunu da işlemek gerekir.
Bunun cevabı kısa olarak şudur; Allahu Teala geçmişi “geçmiş ve şu anda yok” olarak, geleceği de “gelecek ve şu anda yok” olarak görür.
Geçmiş ve gelecek şimdi var mı? Yok. Peki Allah nasıl görüyor?
İşte burada incelik vardır:
Allah’ın görmesi, yok olanın yok olduğunu görmektir. Mesela bir adam evin içinde, olmayan bir deveyi görmemesi kusur mudur? Değildir. Belki o insan doğru görmektedir. Çünkü orada deve yoktur. “Ben burada deve görmüyorum.” dediği zaman, “devenin yok olduğunu görüyorum” demektir. Eğer bu adam orada bir deve görseydi görme sıfatında bozukluk vardı.
İşte bu incelikten dolayı bazı alimler “Allah’ın görme ve işitme sıfatları, zaman-ı hâle yani mevcuda taalluk eder. Geçmiş ve geleceğe, yani ma’duma taalluk etmez” demiştir. Bazı alimler de “geçmiş ve geleceği ma’dum olarak görür” demişlerdir. İkisinin de maksadı aynıdır. Fakat ikinci ifade, avamın Allah’ın sıfatlarına bir kayıt konduğu ve bir kusur verildiği vehmine kapılmaması için ince bir nükteyi barındırmaktadır.
Demek ki Allah Teâlâ, geçmişi ve geleceği ilmiyle bilir; ama görme sıfatı, hâzır zamana taalluk eder. Çünkü görülen şey, mevcud olandır. Ma’dum görülmez.
Geçmiş ve gelecek mâdumdur, yoktur; fakat Allah o mâdumu da ilim sıfatıyla bilir. Ama ma’dumu ma’dum olarak bilir, mevcud olarak değil. Hem ma’dumun ilm-i ilahîdeki ilmî vücudunu da görür. Ama ma’dumun kendisi görülmez.
Allahu Teala ilminde olan malumatı görür. Bu görmek, eşyanın ilmi vücuduna taalluk eder. Yoksa o eşyanın zatlarına taalluk etmez.
Sonuç olarak;
Bir şeyi görmemek, ya görenin kusuru sebebiyledir ki Allahu Teâlâ’da böyle bir kusur olmaz. Yahut o şeyin yokluğundan dolayıdır. Yok olanı görmemek, tabir-i diğerle yok olanı yok olarak görmek ise görme sıfatının kemalindendir. Yok olanı görmek ise, yanlış görmektir, kusurdur.
Kur’ân-ı Kerîm, işte bu en ince noktaları, apaçık bir şekilde ifade eder. Hiçbir akıl, bu hakikatleri tek başına keşfedemez. Ancak Kur’ân söyledikten sonra biz ayıkırız.
Özet:
- Allah’ın İlmi: Allah’ın ilmi, yüksekte bir ayna gibidir. Her şeyi içinde tutar ve değişmez, ancak aynadaki görüntüler değişir. Bu, Allah’ın ezeli ve ebedi ilmini temsil eder.
- Geçmiş ve Gelecek: Allah, geçmişi ve geleceği bilir, ancak bu bilgi zaman ve mekandan münezzehtir. Geçmiş ve gelecek, şu anda yoktur, var edilmemiştir. Ancak O’nun kudretiyle var olur.
- İnsanın Yaratılışı: Allah, her şeyi yaratılmadan önce de bilir. Ancak yaratılmadan önce yok olarak, yaratıldıktan sonra da var olarak bilir. Bu, Allah’ın ilminin değişmezliğini gösterir.
- Görme ve Bilme ve ilim sıfatları: Allah’ın ilmi geçmiş, gelecek ve şimdiki zamana taalluk eder. Fakat görme ve işitme sıfatları şimdiki zamana taalluk eder. Yani Allahu Teala geçmiş ve geleceği bilir. Fakat geçmiş ve gelecek görülen şeyler değildir. Onlar bilinen şeylerdir.






